21 Aralık 2015 Pazartesi

Güç, Kapılar ve Duvarlara Dair



        Tekrar hoş geldin dedi adam kadına, daha dört saat önce Eski-Yeni’de tanışmışlardı. Birbirlerine ısındılar mı yoksa sadece sevişmek mi istiyorlardı ikisi de bilmiyordu. Temkinli davranmakta fayda vardı böyle kararsızlık durumlarında. Yabancılar birbirlerine temkinli davranmalıydı. 

Adam kadını görmüştü üç dört kere, belki de kadın hoşuna gittiğinden öyle geliyordu ona ona da emin değildi. Kadın her şeyden emin gözüküyordu, kadınlar sevişmeden önce çok emin gözükmezlerdi halbuki, bu korkuttu adamı. Bir şey içer misin, dedi adam sakin bir ses tonuyla, saat dört olmuştu ve normalin üzerinde alkol almıştı ikisi de. Hayır dedi kadın hafifçe gülümseyerek ve başlangıcı kılarak emin olmaya o gülümsemesini. Çok içtik bu kadar yeter, tuvalet nerede dedi peş peşe. Dar koridorun sonundaki oda değil onun solundaki kapı dedi adam yıllardır evdeki yabancılara tuvaleti tarif etmenin verdiği kesinlikle. Kadın çıktı mutfaktan, adam hemen bir sigara sardı ve yaktı çabucak. Kadın bir şey içmek istemiyordu ancak bir kahve de mi içmesindi adam, kalktı ocağı yaktı kahve suyu koydu. Sigarası yarıdayken geldi kadın mutfağa, sigarasının külünü küllüğe boşaltmaya çalışan adamı öptü dudaklarından. Kahve suyu, hangi oda, kondomun yeri, Eski-yeni’deki sarışın kadın, haftaya yetiştirmesi gereken makale ve daha fazlası, hepsi birden düşündürdü adamı bir anda. Kahve suyunun altını kapattı ve yandaki odaya geçti kadın kucağında.
Sabah uyandığında yalnızdı, mutfaktan sesler geliyordu, acele bir şekilde kalktı yataktan, iki adım attı odanın kapısına doğru, hemen vazgeçip geri döndü, pantolonunu giydi, yatağı topladı, camı açtı, komodinin üzerini eliyle sıyırdı, kondomları aldı avucuna, şöyle bir odaya baktı ve kapıyı açtı yandaki odaya yani mutfağa geçti. Mutfakta arkadaşları vardı. Gülen yüzlerle bakıyorlardı adama ve dün geceden bahsediyorlardı birbirlerine. Elindekileri çöpe attı adam, koridorun solundaki banyoya gidip elini yüzünü yıkadı, odaya geri döndü ve cebindeki anahtarı komodinin üzerine bıraktı. Mutfağa geldi ve bir sigara sardı, meraklı gözlerle bakan arkadaşlarına dün geceyi anlatmaya başladı.

15 Ekim 2015 Perşembe

De(rin)lik





Tam küfredeceğim, sarılmak geliyor içimden. İlla delirmek gerekiyor hayatın bir yerinde, şimdi mi deliriyorum yoksa önceden delirmiş miydim bilemiyorum. Delirmelerden kaçıncısı bu, baştan saymaya başlasam daha çabuk biterler mi?
            Yavaş yavaş anlatacağım hepsini söz. Yavaş anlatmamın nedenini de - başında söyleyeyim hemen de aklın farklı yerlere gitmesin ben bir şeyler anlatırken – eksik kalsın bazı şeyler; anlatacak, daha çok yaşansın ben yavaş yavaş anlatırken. Ya da daha açık sözlü olayım, sen bir şey yaşama diye ben anlatırken, hep beni dinle, ilk ben konuşayım, illa ilklerden biri olacaksan da sen ilk susan ol mesela ya da ilk dinleyen, ilk anlayan ol en iyisi. Heplerden bir şey olacaksan da hep susan ol mesela ya da hep dinleyen, hep anlayan ol en iyisi.
            Anlaşılmak ne kadar kolay, anlaşıldığını zannetmek var ya asıl o çok zor.
            Bazen içindekileri kusmak iyi geliyor, biraz daha içip, daha fazla yüklenip mideye alttakini dışarı atmak için bile sadece daha fazla içmek ve kusmak. Bakalım bu kusmak iyi gelecek mi?

            Deliliğimden ağ yaptı balıkçılar,
            Saçımdan da Çingeneler yorgan,
            Saçla delilik, yorganla ağ arasında bir ilişki olmalıydı oysa.

            

8 Ekim 2015 Perşembe

İhtiyacın Olan Tüm Silahlara Sahipsin




“Herkesin bir meleği vardır. Hepimizi gözeten koruyucular. Hangi kılığa bürüneceklerini bilemeyiz. Bir gün yaşlı bir adam, bir gün küçük bir kız… Ama görünüşleri sizi kandırmasın. Bir ejderha gibi vahşi olabilirler. Mücadelelerimiz için henüz burada değiller. Ama kalbimizden fısıldarlar; o meleğin aslında biz olduğunu hatırlatırlar. Yarattığımız dünya üzerindeki kontrolü eline alabilen her birimiz, o melekleriz.

Meleklerimizin varlığını inkâr edebiliriz. Kendimizi gerçek olamayacaklarına ikna edebiliriz. Ama her halükarda ortaya çıkarlar; tuhaf zamanlarda ve mekânlarda… Düşleyebildiğimiz her karakter aracılığıyla konuşurlar. Eğer mecbur kalırlarsa, iblislerin aracılığıyla bile konuşurlar. Bize meydan okurlar, mücadele etmemiz için cesaretlendirirler”. 

25 Eylül 2015 Cuma

Çocukluk Şarkısı


Çocuk çocukken

kollarını sallayarak yürürdü.
Derenin ırmak olmasını isterdi,

ırmağın sel,
bir su birikintisinin de deniz olmasını.

Çocuk çocukken çocuk olduğunu bilmezdi.
Her şey yaşam doluydu

ve tüm yaşam birdi.
Çocuk  çocukken

hiçbir şey hakkında fikri yoktu.
Alışkanlıkları yoktu
Bağdaş kurup otururdu,

sonra koşmaya başlardı.
Saçının bir tutamı hiç yatmazdı
ve fotoğraf çektirirken poz vermezdi…

Çocuk çocukken şu sorulara sıra gelmişti.
Neden ben benim de sen değilim,
Neden buradayım da orda değilim.
Zaman ne zaman başladı

ve uzay nerede bitiyor.
Güneşin altındaki yaşam

sadece bir rüya mı?
Gördüklerim, duyduklarım, kokladıklarım
sadece dünyadan önceki dünyanın
bir görüntüsü mü?

Gerçekten kötülük var mı?
Gerçekten kötü insanlar var mı?
Nasıl olur da
ben olan ben olmadan önce var değildim
ve nasıl olur da ben olan ben,
bir zaman sonra ben olmayacağım…

Çocuk çocukken ıspanağı, bezelyeyi, sütlacı

ve karnabaharı ağzında geveleyip dururdu,
ama şimdi hepsini yiyor,
üstelik mecburiyetten değil.

Çocuk çocukken

bir keresinde yabancı bir yatakta uyandı.
Şimdi tekrar tekrar uyanıyor.
Bütün insanlar güzel görünürdü,

şimdi ise sadece bazıları.
Cenneti gözünün önüne getirebiliyordu,

şimdi ise tahmin ediyor.
Hiçliği düşünmezdi,
bugün ondan ürküyor.

Çocuk çocukken

hevesle oyun oynardı,
şimdi ise ancak yaptığı işle heyecanlanıyor.

Çocuk çocukken

elma ve ekmek yemek yeterliydi.
Bu bugün de böyle.
Dutlar ellerini doldururdu,

bugünkü gibi
Taze cevizler buruşuk bir tat bırakırdı ağzında,
hala bırakıyor.

Çocuk çocukken
bir dağın doruğuna vardığında

biraz daha yükseğini arzululardı hep,
Büyük bir şehir gördüğünde
daha büyüğünü isterdi,

bugün de böyle bu.
Coşkuyla ağaçların dallarına tırmanırdı
tepedeki kirazları toplamak için,

bugün de böyle bu.
Kızarırdı yüzü yabancıların gözü üstündeyken,
bugün de bu değişmedi.
Sabırsızca ilk düşen karı beklerdi,
bugün de yaptığı gibi.

Çocuk çocukken
zıpkın gibi bir çomak fırlattı ağaca
bugün hala titrer çomak o ağaçta.


Peter Handke

23 Eylül 2015 Çarşamba

Orospu Manifestosu

...erkek insanoğlu olarak tanımlanıyor, kadınsa feminen bir varlık. Ne zaman insansı davranışlar, tepkiler verse erkekliğe özenmekle itham ediliyor...
Simone de Beauvoir




BITCH (OROSPU) henüz varolmayan bir organizasyondur. İsim bir akronim (birkaç kelimeden oluşan bir ismin başharflerinin kullanıldığı kısaltma) değildir. Kulağa nasıl geliyorsa öyle kullanılmaktadır.

BITCH (OROSPU) orospulardan oluşmaktadır. Orospu için bir çok tanımlama vardır. En övgü dolu tanımlama dişi köpektir. Aynı zamanda homo sapiens (düşünen insan) olan orospulara karşı yapılan tanımlamalar nadiren objektiftir. Tanımlamalar kişiden kişiye değişmekte ve tanımı yapan kişinin kendisini ne denli orospu gördüğüyle doğru orantılı olarak güçlenmektedir. Herhalukarda orospunun hep bir kadın, bir köpek yada öteki olduğu konusunda herkes hemfikirdir.

Aynı şekilde bir orospunun genelde agresif olduğu, bu nedenle de feminen olmadığı konusunda da hemfikirizdir(öhö). Seksi olabilir; ki seksiyse orospu bir tanrıçaya dönüşür, ancak bu durum şu anda bizi ilgilendirmemektedir. Çünkü asla “gerçek kadın” olmaz.

Orospular aşağıda belirtilen karakteristik özelliklerin bazılarına yada hepsine sahiptirler.
  

'Erkek gibi olmakla suçlanıyorlar'
  
''Kişilik: Orospular agresif, iddialı, hükmetmeyi seven, küstah, iradeli, inatçı, düşmanca tavırlara sahip olan, dolaysız, duygusuz, dürüst, uygunsuz, kalın derili, taş kafalı, ahlaksız, kesin fikirli, yetkin, hırslı, itilmiş, ağzı kalabalık, özgürlükçü, düşkün, dediğim dedik, titiz, çıkarcı, egoist, kullanılmış, başarılı, ezici, korkutucu, ihtiraslı, zorlu, cırtlak, erkek gibi, gürültücü, fırtınalıdırlar. Daha bir çok şey olabilir. Bir orospu pisikolojik olarak içinde bir çok boşluk barındırır. Bilirsinki her zaman ortalıklardadır. Kimseden bir bok almaz. Onu sevmeyebilirsin ama yok sayamazsın.''

'Kaba, beceriksiz, hödük'

''Fiziksel: Orospular büyük, uzun, güçlü, geniş, yüksek sesli, saygısız, kaba, beceriksiz, hödük, yayılmaya müsait, rahatsız edici ve çirkindirler.  Orospular, bir kadın olmasından dolayı sınırlandırılmış, baskı görmüş ve kibar davranışlar sergilemek zorunda kalmış hemcinslerinin aksine vücutlarını özgürce hareket ettirirler. Merdivenleri üçer beşer çıkar, yürüdüklerinde uzun adımlar atar ve oturduklarında bacaklarını nereye koydukları konusunda endişe etmezler. Sesleri yüksek çıkar ve genelde kullanırlar. Orospular tatlı değildir.''

'Erkeğin yaptıklarını yapmakla suçlanırlar'

''Yönelim: Orospular karakterlerini katı bir şekilde ve direkt olarak kendilerinden ve yaptıklarından oluştururlar.Bir kişiyle yada organizasyonla ilişkiye girebilir ama asla biriyle yada bir şeyle evlenmez; bir erkekle, bir yuvayla yada bir organizasyonla. Böylece orospular günü gününe, oradan buraya yada o kişiden bu kişiye göre yaşamaktansa kendi hayatlarını planlamayı tercih ederler. Bağımsız yaratıklardır ve lanetolası çok istedikleri herşeyi yapabilme yeteneğine sahip olduklarına inanırlar. Eğer yollarına birşey çıkarsa; tabi bu orospu olma nedenleri. Eğer profesyönel olarak bir sapma şansı olursa bir kariyer yapabilmek için çok çabalarlar ve hiç kimseyle yarışmaktan, mücadele etmekten çekinmezler. Profesyonel olarak bir sapma yapamadıklarındaysa kişisel ifade ve kişisel gerçeklik için çabalarlar. Ne yaparlarsa yapsınlar aktif bir rol almak isterler ve bu dominant tavırları dışarıdan sezilir. Bir çok kez, varolması büyük ve yaratıcı bir güce bağımlı dominant rolleri kendi durumları buna müsait değilken başka insanları etkileme amacıyla kullanırlar. Sıklıkla bir erkek tarafından yapılması doğal karşılanan şeyi yaptıklarında yönlendirici olmakla itham edilirler.''

'Kitlenin itibarını sarsarlar'

''Gerçek bir orospu “kendi” olma konusunda azimlidir ancak orospu terimi genelde fazla ayırım yapılmadan kullanılır. Bu terim kadının özgüvenini azaltmak için, erkek tarafından yaratılıp kadın tarafından benimsenmiştir. Örnek olarak “İBNE” teriminin (çevirmen notu: burada geçen “rigger” kelimesinin karşılığını bulamadığım için “ibne”yi kullanmayı doğru buldum) kullanılması gibi orospu da, toplumsal olarak kabul gören davranışların konforunu bilmeyen bir kitlenin izolasyonu ve itibarının sarsılmasını sağlamaktadır.''

'Süperorospular' kimdir?

''BITCH (OROSPU) bu terimi negatif olarak kullanmaz. Bir kadın orospu olduğunu söylemekten gurur duymalıdır çünkü orospu güzeldir. Bu bir tür kendini doğrulama yoludur, başkalarının gözünde inkar edilme değildir. Herkes orospu olarak sınıflandırılamaz. Sözü geçen üç niteliğe sahip olma zorunluluğu olmadan ama diğer ikisinde son derece azimli ve biraz çatlak bir kişi için de orospu olduğu düşünülebilir. Eğer bir kadın bu niteliklerin üçünden de tam not alıyorsa, yada en azından büyük kısmında başarılıysa o zaman o kadın BITCH’in orospularındandır. Sadece Süperorospular bu üç kategorinin tümünü barındırırlar ve çok az sayıdadırlar. Çoğu toplumda uzun süre varlık gösteremez.


Bütün orospuların en belirgin karakteristik özelliği cinsel rollerinin gerektirdiği düşünülen davranışlar konseptini kaba bir şekilde bozmalarıdır. Farklı şekillerde bozarlar ama hepsi bir şekilde ırzına geçer. Orospuların ötekine yönelttiği davranışlar, hedef konumlandırmaları, kişisel stilleri, giyim tarzları ve vücutlarını elealışları onları sarsar ve kolay olmadıkları hissini uyandırır. Çevrede bir orospu bulunduğunda insanlar bilinçli yada bilinçsiz olarak rahatsız hissederler. Sapkın olduklarını düşünürler. Tarzlarını rahatsız edici bulurlar. Böylece orospu olduğu için acıdıkları bu insanlara ucuz bir yafta yapıştırıp, onları ezilmiş kadınlar olarak tanımlarlar. Hakları yenmiş olabilir ama bunun neden olduğu sonuç sosyal yaşamı etkiler, seksüel hayatı değil.''

'Hayatını kendi gibi yaşamak ister'

''Orospularda rahatsız edici olan hem erkek hem dişi olmalarıdır (erdişi). Geleneksel olarak erkeksi kabul edilecek davranışları kendi içinde bir araya getirir. Bir orospu kördür, dolaysızdır, gururludur. Zaman zaman da egoisttir. O dürüst olmayan, şirin ve gizemli olan “evrensel kadınlığa” sevgi beslemez. O, kadın için doğal kabul edilen vekaleten yaşama fikrine tepeden bakar çünkü kendi hayatını kendi gibi yaşamak ister.

Toplumumuz insanlığı erkeklik,  kadınlığı erkeklikten geriye kalan şeyler olarak görüyor. Bu şekilde bir kadın yanlızca bir erkeğe vekaleten varolup hayatını yaşayabiliyor. Yaşayabilmesi için bir kadın bir erkeğe hizmet etmeli, onurlandırmalı ve itaat etmeli, bunun  karşılığı olarak alabileceği ise gölgeden ibaret bir hayat.''

'İtaat etmeyi reddederler'

''Orospular birine hizmet etmeyi, onurlandırmayı ve itaat etmeyi reddederler. Onlar tümüyle işler durumda bir insan olmayı isterler, sadece bir gölge olmayı değil. Hem kadın, hem insan olmak isterler, bu onları sosyal olarak çelişkili insanlar yapar. Sadece varlıkları bile bir kadının hayatının bir erkekle olan ilişkisine bağlı bulunması ve bir çocuk gibi devamlı olarak birinin himayesine ihtiyaç duyması fikrinin aksini ispatlamaya yeter.''

'Sosyal değerlere tehlike arz ederler'

''Bu nedenle bir orospu, eğer ciddiye alınırsa kadını köleleştiren sosyal yapı ve onların konumlandırıldıkları yerden ayrılmamalarını sağlayan sosyal değerler açısından tehlike teşkil eder. Şuna şahitlik ederler ki kadınların boyunduruk altında olmaları gerekli değildir ve tüm sosyal sistemin doğruluğu konusunda şüpheler uyanmaktadır. Bir tehlike olarak görülmelerinden ötürü ciddi bir sosyal konumda görülmezler. Bunun yerine sapkın olarak toplumdan defedilirler. Erkek, onlar için kısmen insan olarak görüldükleri ama gerçek kadın olamadıkları bir sınıf oluşturur.Onu insansı bir varlık olarak kavramlaştırmalarına karşı seksüel bir varlık olarak ilişkilendiremez ve kabul edemezler. Kadınlar kdın olduklarını unutamadıkları için bu konuda daha çok korkutulurlar. Kadınlar orospularla yakınen ilişkilendirilmekten acayip korkarlar. Onların, gıpta ettikleri zincirlerinin sağladığı güven duygusuna meydan okuyan özgürlükleri ve bağımsızlıkları vardır. Orospu gerçeğiyle ne bir kadın ne de erkek yüzleşebilir. Çünkü bu yüzleşme onların kendi ahlaksızlıklarıyla yüzleşmeleridir. Bu yüzden o tehlikelidir. Bu nedenle onu bir ucube olarak görüp çevrelerinden uzaklaştırırlar.''

'Kadın gibi olmadıkları için baskı görürler'

''Bu durum bir kadın olarak şahsi prangasının köklerini işaret eder. Orospular sadece birer kadın oldukları için değil, kadın gibi olmadıkları için de baskı görürler. Kadınsı olmak yerine öncelikle insansı olmayı tercih ettiği için, sosyal baskıları kabullenmeyip önce kendine dürüst olduğu için orospu aykırı bir kişilik geliştirir ve olgunlaşır. Tıpkı genç kızlar gibi kabul edilmiş seks rollerinin limitlerini ihlal ederler. Diğer kadınlarla bir tutulmazlar ve çok azı ona rol model olabilecek yetişkin bir orospuya sahip olacak kadar şanslıdır. Kendi yollarını oluşturmak ve haritada yeralmayan seferin bahşettiği gizli tehlikelerle belirsizliğe ve özgürlüğe ulaşmalıdır.

Orospular toplumun kadına verdiği sert cezalar karşısında güçlü olup ayakta kalmanın timsalidir. Genç kızların akılları yardımcı-anne rolü dışında kadınların erkeklerden daha az değerli olmasını mantıklı bulmaz. Onlar evliliğin kadına getirdiği köleliği asla özümseyemediklerini söylerler. Bunun yanında bazı orospular da genelleşmiş sosyal baskılara ilgisiz kalır, bazılarıysa inatçı bir direnç geliştirirler. Bazı davranışlar zaman içinde hoşgörülürse bir kısmı yüzeysel bir kadınsılık takınır, erkek gibi kız olurlar (Çevirmen Notu: burada  “kız oğlan kız” yada “erkek fatma” gibi terimleri “tomboy”un karşılığı olarak kullanabilirdim, ama içim el vermedi... karar sizin...) Orospular tüm ruhları ve akıllarıyla yababileceklerinin ve olabileceklerinin limiti olması konforunu tümüyle reddederler. Onlar arzuları ve yönelimlerine hiç bir mecburiyet, sınırlama getirmezler.''

Erkeler orospulardan neden hoşlanır?

''Bu direnç onları tekrar tekrar mahkum eder. Onlar boşverilir, küçümsenir, alay edilir, haklarında dedikodu yapılır, yüzlerine gülünür ve toplumdan sürülürler. Tomlum kadınları köleliğe iter sonrada köle gibi davranıyor diye eleştirir. Bu son derece ustaca uygulanmaktadır. Çok az kişi seksüel rollerini istendiği gibi oynamadıkları için onlardan hoşlanmıyor olmasını direkt söyleyebilir.

Aslında çok azı orospulardan hoşlanmama nedeninden emindir. Gerçeğin yapısallığına tecavüz ederek yapının kendini bozduklarını anlayamadılar. Çocukluk döneminde bazı kızlar bir şekilde uyumsuzdu ve onlar eğlenmek için iyi birer objeydiler. Çok azı bu hoşlanmama olgusunun kökenleri konusunda bilinçlidir. Sonuçlarıyla da hiç yüzleşilmedi zaten. Eğer tümüyle konuşulmuş ve çözümlenmiş olsaydı sadece bir genç kızın arkasından söylenmiş kötü niyetli bir söz olarak kalacaktı. Orospular onlarda bir sorun olduğu düşünülsün, hissedilsin diye varedildi, kişisel bir sorun...''

'Günah keçileri'

Bu günah keçisi oyununda özellikle ergenlik dönemindeki genç kızlar kötü durumdadır. Kızlar için toplumun uygun gördüğü ödülü kazanmak adına (yani erkeğini) tamamlamak zorunda olduğu en zorlu sınav dönemidir. Kadınlıklarını ispat etmeli yada toplum tarafından reddedildiğini kabullenmelidir. Kendilerine olan güvenleri yok denecek kadar azdır ve bu sürecin oluşturduğu belirsizliği göğüslemek zorundadır. Onlar bu yarışmada en sert olanlardır hatta bu sınavı tamamlamakta zorluk çekenlere, gerileyenlere son derece acımasız ve serttirler. Onların kaygılarını taşımayan, erkekleri etkileme sanatının etkinliğine dahil olmayan yaşıtları en sosyal olan gruptan dışlanır. Eğer daha önce farketmediyse, bir orospu bu süreçte farklı olduğunu keşfeder.

'Bir orospu kendi aklına sahiptir'

''Yaşlandıkça neden farklı olduğunu daha iyi anlar. Bir orospu iş almaya başladığında yada bir organizasyonda yer aldığında nadiren söz dinleyip yerinde oturma konusunda hoşnut olurlar. Bir orospu kendi aklına sahiptir ve onu kullanmak ister. Yükselmek, yaratıcılığını kullanabilmek ve sorumluluk almak ister. Yetenekli olduğunu bilir ve bu yeteneği kullanmak ister. Erkeğe boyun eğmeyerek çalışma durumunu kişisel başarısı sayar.''

Seksüelite’nin sert tuğla duvarıyla tanıştığında itaatkar yaklaşmaz. O duvara, onun için tanımlanan yardımcı rolü kabul etmediğinden kafa atacaktır. Bazen kendi yolu üzerinde de bu duvarla çarpışabilir. Yada bir gedik bulup kendine bir kaçış deliği oluşturmak için marifetini gösterebilir, olmadı kendi gücüyle bir çıkış yolu yaratır. Yada onunla yarışanlardan on kat daha iyidir. Aynı zamanda beklentisinin altında olanı da kabul eder. Basit seks algısı doğrultusun daha aşağı bir seviyede konumlanmaktan henüz kaçamadığı için tıpkı öteki kadınlar gibi hevesi kursağında kalır. “Tahtın sahibi olmak” tanımlamasıyla gelen sınıflandırmayı gerçekte hiç istememesine karşın, genellikle tahtın ardındaki güç olma durumunu benimser; ki içinde asıl gücün kendinde olduğu bilgisi saklıdır. Bir orospu, hayatı boyunca hem kadın olma hem de gerçek bir kadın olmama durumunu yaşamak zorunda bırakıldığından, hayatında başardıklarını sıradan bir kadının elde edemeyeceğini düşünür. Çoğu zaman fazlasıyla olgunlaşmış bir orospu üstün taraflarını kabul etmeyerek kendini küçümser. Kendini düşük seviyede yada orta karar görür; ona göre kendi yapabiliyorsa herkes yapabilirdir.''


'Akılları gibi bedenlerini de özgür bırakmak...'

''Ebeveynler gibi orospularda, içinde rahat hissettikleri sokaklarda feminen rollerini öğrenmiş olabilirler. Bu bilhassa fiziksel olarak orospu olan kadınlar için doğrudur. Akılları gibi bedenlerinide özgür bırakmak, fiziksel hareketleri kısıtlama yada insanlar rahatsız olmasın diye soyundukları roller için harcanan efora hayıflanırlar. Çünkü onlardan fiziksel olarak beklenen seks rollerini çiğneyebilir ancak pisikolojik ve entellektüel açıdan bu denli özgür olamazlar. Normlardan biraz sapma belki tolere edilebilir ancak fazlası tehlikelidir. Bir kadın gibi düşünmemek, kulağa kadınsı gelen düşünceler üretmemek yada kadın davranışları sergilememek bile yeterince kötüdür. Ayrıca kadın gibi görünmemek, “o” gibi hareket etmemek yada kadın gibi rol yapmamak renksizliğin de ötesinde algılanmaktadır. Bizim toplumumuz insan çeşitliliği sıkalasında katı, hoşgörüsüz sınırları içinde yer alır. Bazı kadınlar fiziksel özellikleriyle tanımlanır. Bu sınırları aşmamış olanlar, aşmış olanlara nazaran daha özgür olurlar. Sınırları kabullenen orospuların gıpta ettiği bu diğerleri, davranışları yaygınlaşmasın diye şiddet ve baskı görürler. Bu tip orospular tekrar tekrar şiddet görürler çünkü toplumdan sapmış oldukları çok aşikardır. Ama bu durumun telafisi büyük orospu olarak, küçük orospulara nazaran daha az zorlanıp daha çok kazanmaları ve ciddiye alınmalarıdır. Bir kadın olarak ızdıraplarının kaynağı aynı zamanda güçlerinin kaynağıdır.''

'Oldukları kişi için cezalandırılmaya tahammül edebilirler'

Olgunlaşma sürecinde bütün orospuların giydiği bu ateşten gömlek ya onları vareder yada parçalar, kırar. Onlar doğalarının gerektirdiği gibi olmak yada sosyal olarak kabul görmekten oluşan iki uç arasına gerilmiş bir bağ gibidirler. Onlar duygulu ve hassas insanlardır ama bu hassasiyetten dünyanın geri kalanı haberdar değildir. Çoğunlukla dış ortamlarda onları koruyan kalın bir nasır tabakası geliştirdikleri için sert ve acımasız görünürler. Bu özellikle, zorla izole edilmiş hayatlar yaşayan orospularda, değiştirilmemek ve yok edilmemek için vardır. Benzer kişiliklerle büyüyen, anlayışlı aile bireylerine sahip, bir veya iki rol model gözlemleyebilmiş şanslı orospularsa, orospu olmanın bazı kötü yanlarından sakınabilirler. Oldukları kişi için cezalandırılmaya tahammül edebilir ve farklılıklarını özgüvenin getirdiği huzurla kabullenebilirler.

Kendi yolunu tek başına çizen bu insanlar belirsiz bir patika yolda ilerlemektedir. Bazıları sonunda anlar ki sorunları rahat olmayışları değildir, kendileri o rahatlık ve konforu istememektedirler. Bunu anladıklarında aynı zamanda kendileriyle ilgili bir sorun olmadığını, sadece içinde yaşadıkları toplum yapısının onlara uymadığını anlarlar. Bir çoğu sonunda kendini bu katı sosyal çevreden izole eder. Hernasılsa bu durumun getirdiği bir ödül vardır. Tedbirli ve bilinçli davranana kadar, kızkardeşlerinin de yardımı olmadan, sırf sergiledikleri bu davranışlar nedeniyle kibirle ödüllendirilirler. Orospular o kadar sertleşir ve o kadar hissizleşir ki insan olmalarına dair son izlerde çok derin bir yerlere gömülür yada tümüyle yok edilir.
Bütün orospular yapmaz bunu. Nasırlarından dolayı hassaslaşanlarda olur. Güven duymak yerine reddetmek için sağlıksız bir aşırı duyarlılık geliştirirler. Görünüşte dışarıya karşı sert dururlar, içlerindeyse bir hayat boyu ayakta durma zorunluluğunda kamçılanan et ve kemikten oluşurlar. Bunlar gitgide kötüleşen orospulardır. Onlar omuzlarında hep bir yükle ortalıkta gezinir ve gücünü hiçde yapıcı olmayan kin ve nefret adına kullanırlar. Bu tür orospular çok çirkin ve kötü olabilirler çünkü kimseye güvenemezler. Güçlerini yapıcı olmak için kullanmayı bir türlü öğrenemezler.

'İnsan olarak sakat bırakılmış orospular' 

İnsan olarak sakat bırakılmış orospular öfkelerini başka insanlar üzerine, genellikle de kadınlar üzerine yöneltirler. Bu durum kadınların kendilerini ve diğer kadınları toplumun çizdiği sınırların içinde tutmasına iyi bir örnektir. Orospular kendine ve bir grup kadına karşı nefret duyan, orospu olmayan kadınlardan daha az suçlu değildir. Her ikisi de en kötü ızdıraba maruz kalır ve bunun devamlılığını sağlar. Bütün orospular günah keçisidir ve bir psikolojik zırh oluşturup kendini koruyamayanlar tepeden bakanların hedefi olur. Bir kitle olarak orospular, tıpkı kadınların bütün bir toplum tarafından korkutulduğu gibi o kadınlar tarafından korkutulur. Onların alanlarından faydalanır onlarla dedikodu yaparlar ama başka yerde kabul görmez ve aşağılanırlar. Geleneksel kadın sınıflandırması için tehdit ama aynı zamanda bir kadının üstün hissetmesini sağlayan bir dış grup olarak algılanırlar. Birçok kadın hem kıskanır orospuları hem de onlardan daha iyi olduklarını düşünür. Bir yandan onlar kadar agresif ve erkeksi yaratıklar olmamalarından dolayı rahat, bir yandan da onlar için çok değerli olan erkeklerin daha özgür, daha iddialı ve daha özgür bulmalarından dolayı kadına tercih ettikleri orospulara karşı sinsi bir şüphecilikle yaklaşırlar.

'Öteki kadınları çok kafaya takmazlar'

''Orospularsa aynı nedenle öteki kadınları çok kafaya takmazlar. Kadınları beğenmeyerek olgunlaşırlar. Onlarla bağlantı kuramaz, onlarla bir tanımlanmaz, onlarla ortak hiçbir şeye sahip olamazlar. Diğer kadınların onlarla alakalarının olmaması yönünde bir normları vardır. Bu nedenle orospularda kadınları reddeder. Orospuların, orospu olmayanlar tarafından küçümsenmesini engelleyen nedenlerden birisi budur. Böylelikle ilk kim yaparsa kazanır oyunu başlar. Birçok kadın bu boktan duruma hizmet ederken orospular biraz dişini sıkarsa en azından küçük bir kısmı bu durumun nedenlerini anlamayı sağlayacak politik bilince ulaşabilir. Orospular kadınlar tarafından mağdur edilmektedir diyebilirdik eğer erkeklerin altında topyekun ezilmeseler ve kendileri için duydukları nefret bu kadar büyük olmasaydı.''

'Bir orospu sadece diğer orospuların yanında gerçekten özgürdür'

''Aynı zamanda orospular kadınların yakınındayken rahat edemezler çünkü çoğu zaman psikolojik akranları kadınlar değil erkeklerdir. Orospular özellikle pasif insanlar sınıfına girmez. Bu sınıftakiler bir şeyler kırmaya korkarlar. Kadınlara genel olarak pasif olmaları öğretilmiştir, öyle olmasalar da öyle görünmeye çalışırlar. Bir orospu pasif değildir ve bu rolü kıvıramaz. Ama çoğu zaman baskın tür olarak algılanmakta istemezler çünkü doğal olarak birinin bir başkası üstünde güç kullanmasından hoşlanmaz ya da erkeksi görünmek istemezler. Böylece orospular sadece güçlü olduğunu bildiği diğer akranları yanında rahat edebilir ama doğaları gereği pasif olmayan karakterleriyle bulunurlar. Bu erkekler arasındaki ilişkide, kadınlara nazaran daha sık karşılaşılan bir davranış biçimidir. Ancak en yakın akran ilişkisi kendine karşı hala kin duyan ve bundan henüz pes etmemiş orospular arasında bulunmaktadır. Bu meselede aynı durumu yaşayan akranları onun hala yanında rol yapmak zorunda olmadığı tek insan grubudur. Bir orospu sadece diğer orospuların yanında gerçekten özgürdür.

Bu anlar nadiren oluşur. Çoğu zaman bu orospular psikolojik olarak izole durumda kalırlar. Kadın ve erkekler onlardan öyle çok korkarlar ki orospuların gerçek kişiliklerini savunması, koruması gereken sert bir tavır takınırlar. Orospular güvenmesi gereken çok az sayıda kişi için çok şüphecidirler çünkü çoğunlukla bu güven duydukları kişilerin duyguları sahte çıkar. Ama yalnız kalmanın getirdiği bir güç vardır; izole yaşamaları, sert ve kaba olmaları diğer kadınların sahip olmadığı birer nimettir. Orospular bu toplumun içinde bilinmeyeninde bilinmeyeni kahramanlardır. Onlar birer piyon, öncü birlik, birer mızrak başıdır. Bu isteseler de, istemeseler de varlıklarının bir sonucudur. Birçoğu onlara kardeşçe duygular beslemeyen akranları diğer kadın kitlesi için bu öncü rolünü oynamayı seçmek istemez ancak bundan da sakınamazlar. Limitleri ihlal eden bu insanlar o limitlerin genişlemesine yâda kırılmalarına neden olurlar.

'Orospular ilk fakülteye gidenlerdi'

''Orospular ilk fakülteye gidenlerdi, uzmanlığın görülmez engellerini ilk kaldıranlardı, ilk sosyal devrimcilerdi, ilk çalışma liderleriydi, diğer kadınları ilk organize edenlerdi. Pasif olmadıklarından, aşağı görüldükleri için gücenip darılmadıklarından diğer kadınların yapamadığı her şeye el atabildiler. Onlar toplumun onlara uzattığı kirli tabaklarını geri fırlatıp kadının görmesi bile mümkün olmayan, dünya üzerindeki payını ortaya koydular. Kenarda köşede yaşadılar. Yalnız ya da kız kardeşlerinin yardımıyla içinde bulunduğumuz dünyayı değiştirdiler.

Benim tarifim orospular bu toplumun marjinal yaratıklarıdır. Doğru dürüst bir yerleri yoktur, bunu başardılarsada içinde kalamazlar. Kadındırlar ama gerçek kadın değildirler. İnsandırlar ama erkek değildirler. Bazıları kadın olduğunu bile bilmez, çünkü diğer kadınlarla iletişim kuramazlar. Zaman zaman kadınsı oyunlar oynasalar da bilirler ki bu bir oyundur. Temel pisikolojik baskı sorunları onların alt tabaka insanı olma inançları değil, olmadıkları inancıdır. Bu nedenle tüm hayatları boyunca garip hissettiklerini söylerler. Bu daha kibar ifadelerlede anlatılabilir ancak asıl olan mesajın alınmasıdır. Bir çok kadın gibi onlara da kendilerinden nefret etmeleri öğretilmiştir. Tabiki farklı şekil ve yollarla ancak etki aynıdır. İçselleşmiş aykırı kişilik modeli, her zaman fazlasıyla kin ve acı ile sonuçlanır. Bu nedenle oluşan öfke genellikle birini (kendisini) hoşnutsuz ettiği gibi bir başkasını da (ötekini) hoşnutsuz eder ve onlar hakkındaki sosyal klişeleri sağlamlaştırır. Bu durum sadece politik bilincin merkezi yönlendirmesiyle düzelebilir... (Sosyal Sistem)


Bu manifestonun büyük bir kısmı orospular hakkındadır. Geri kalan kısmı da orospu hakkında olacaktır. Organizasyon henüz varolmamıştır ve büyük ihtimalle hiç varolamayacaktır. Orospular kahretsinki çok özgürlükçüdürler ve biribirlerine güvenmeyi öğrenememiş diğer kadınlara güvenmemeyi çok iyi öğrenmişlerdir. Bu, orospuların diğer kadınlara yapmayı öğretmek zorunda olduğu şeydir. Orospular kendilerini orospu olarak kabullenmeyi öğrenmeli ve kızkardeşlerine yaratıcı birer orospu olmaları için ihtiyaç duydukları desteği vermelidir. Orospular kendi güçleri ve kendileriyle gurur duymayı öğrenmelidir. Kendilerini koruduğuna inandıkları izolasyondan uzaklaşmalı ve genç kızkardeşlerine bu tehlikeden kaçınmalarında yardımcı olmalıdır. Şunu unutmamalıdırlar ki genellikle kadınlar kadınlara diğer erkeklerden daha az hoşgörülü davranırlar, çünkü onlara tüm kadınları düşman olarak görmek öğretilmiştir. Ve orospular politik bir tavırla sorunlarını elealamak için birlikte bir hareketin içinde şekillenmelidir. Tıpkı tüm kadınlar ve özgürlükleri için yapmaları gerektiği gibi özgürlükleri için organize olmalıdırlar. Güçlü olmalıyız, militan olmalıyız, muhakkak tehlikeli olmalıyız. Unutmamalıyız ki orospu güzeldir ve kaybedecek hiç bir şeyi yoktur. Hemde hiç bir şeyi...

Onlara ithaf edilmiş bu manifesto, bir çok kızkardeşimin yardımıyla düzeltilip, kaleme alındı.

Yazar – Anonim (Tüm Orospular)

Çeviren – Umut Saim Balkır

10 Eylül 2015 Perşembe

Söylem Sarışındır



Yine aynı soru; “yazamayan bir yazar ne yarar” sevgili editör. Ne yapsam olmuyor, yazmaya oturup okurken buluyorum kendimi, sonra gidip içiyorum. Rüyamda Davut’u görüyorum. Calut’u değil de beni deviriyor yere. “Otuz yaşına geldin” diyor, “otuz yaşına geldin, kendini topla”. Ama ben dağınık hissetmiyorum ki! 

Sürekli suratıma sallanan bir babaanne parmağı var, hep suçluyum. Yeni yaramazlık yapmış, bir şeyleri kırıp dökmüş bir çocuğum. Yırtık pırtık giyiniyorum, yırtık pırtık seviyorum. Eski püskü konuşup, küfürlü pozlar veriyorum. Gökten melekler inip kutsal sularla ayaklarımı yıkasalar bile “pisim”, hep pasaklıyım. O kadar kitabı filan da boşuna okumuşum, onlar sayılmıyor, bir şeyi ben iddia ettiysem hükmü yok. Bütün roman karakterleri, sosyal teorisyenler, Olympos tanrıları ve hatta cadılar bile, karşıma geçmiş “seni seni…” diye parmak sallıyor, “yaramazsın sen” diyorlar, "beş para etmezsin, suçlusun, hatta sana atılan iftiralar bile, yine suçlu olduğun içindir". 

“Hadi oradan” diyorum, “hadi oradan”. Bu kadarını ciddiye alamam. Buna en fazla antik çağdan kalma kibrimle ukalalık yaparım ben: אֶהְיֶה אֲשֶׁר אֶהְיֶה

9 Eylül 2015 Çarşamba

Latife-i Rabbaniye

Buradayım, kuyunun dibinde.
Şşşşşşşşş, sessiz ol.
Yüzyıl önce gizlenen bir sis çıkıyor, gri.
Dinsin, dinsin, dinsiz.
Günün sesi karışıyor içime.
Yedi parçaya ayrılmış bir dünya
İkiye ayrışmış hınç
İnsan dediğin tahakküm
İnsan dediğin kağıt
İnsan dediğin ölüm.
Matuf bir atfa işlenen nakış
Yanan ağaçların ihtiyaç duyduğu tan
Benim yüzüm orada kan revan
Senin yüzün aynanın karşısında
Yüzün aynanın karşısında
Kaç tane ‘ben’ görür.
Bir ad ört yüzüne, yüzünün hepsi bir.
Buradayım, çıkar beni gökyüzüne.

15 Ağustos 2015 Cumartesi

"İnsanlık bir kez hikâye anlatıcısını kaybederse, çocukluğunu da kaybetmiş olur”.



“Dünya sanki kararıyor. Ama ben, şarkımda, en başta olduğu gibi beni ayakta tutan şarkımda, şimdinin karmaşasından ve gelecekten korunuyorum. Bitti artık eskisi gibi yüzyılların içinde bir ileri bir geri atıp tutmalar. Artık sadece bir günden diğerine düşünebiliyorum.  Kahramanlarım artık savaşçılar ve krallar değil. Barışın unsurları. Birbirine denk unsurlar. Kuru soğan da bataklıktaki ağaç gövdesi kadar iyidir. Ama kimse barış hakkında epik bir şarkı söylemeyi başaramadı. Bu barışta ne vardır ki pek uzun sürmez, ondan pek bahsedilmez. Şimdi bırakmalı mıyım? Bırakırsam insanlık hikâye anlatıcısını kaybeder. Ve insanlık bir kez hikâye anlatıcısını kaybederse, çocukluğunu da kaybetmiş olur”. (Homer - Der Himmel über Berlin)

27 Mayıs 2015 Çarşamba

o da olur




Bir adam, sordu:
- Ey Allahım Resülü! Cennet ehli cinsı münasebette bulu­nurlar mı?
Cevaben buyurdular:
"Onlardan her kişiye, günde sizin yetmiş kişinizden daha üstün bir kuvvet verilir."


"Nasıl anlasınlar seni beni acıkmadan yiyenler, ayaküstü terlemeden sevişenler" Teoman

28 Nisan 2015 Salı

Daha Sonra da Zihniyeti ve Sosyologlar


“Dünyada ve Türkiye’de Sosyologların Bireysel Hayatları, Küreselleşme, Kapitalizm ve Sınıf” isimli Yüksek Lisans tezim için yaklaşık 12 senedir sosyoloji eğitimi görmekteyim. Bu sebeple seçtiğim örneklem olan sosyologlar apartmanında da katılımcı gözlemle saha çalışmamı 3 yıldır yürütmekteyim.
Bilindiği gibi sosyologlar 19. yy’ın başında Avrupa’da sanayi devriminin de ittirmesiyle daha önceki yüzyıllarda akıllarına bile gelmeyecek kürsülerin sahipleri oldular. Ancak Türkiye’de vaziyet dünyadaki seyrinden biraz farklı. Türkiye’de sosyologlar “kaç yıllık”, “bitince ne yapacaksın”, “e o zaman benden de iyi sosyolog olur ha, keh keh keh” naralarından saklanmak için girdikleri kalın kitapların aralarında, öteki hayatlar yaşıyorlar. Sosyologların içinde bulundukları bu durum, sosyologlara ve onlarla yakın temas içerisinde bulunan ve kendilerini dilbilimci olarak tanımlayan bazı kişilere de etki etmiş durumdadır.
Toplumsal yaşamda dönen dalaverelerin kaynaklarını fark etme ve bunlara müdahale etme bilgisi bahşedilmiş sosyologlar her ne kadar gece hayatında değme yüksek mühendisleri evlerine yalnız yollayacak yeteneklere sahip olmakla birlikte ev yaşantılarında, antropoloji literatüründe “daha sonra da zihniyeti” denilen ve öteki dünya düşüncesi bulunmayan ilksel dinlere inanan kabilelerde görülen bazı kültürel davranışlar sergilemektedirler. Ancak sosyologlarda bu zihniyetin farklılaşmış tezahürleri de bulunmaktadır. Bu farklılaşmanın en önemli etkileyeninin ise Kentleşme olduğu söylenebilir.

Özellikle taşrada sosyalleşmesini tamamlayıp, kentlere “biz taşrada böyle sosyalleştiysek kentte kim bilir ne yaparız”(1. Sosyolog) zihniyeti beraberinde kent yaşamının ortasında kendisini bulan ve görece ülkücülerden uzak yerleşim birimlerine taşınan sosyologlarda ciddi emareleri bulunan “daha sonra da zihniyeti”, taşıyıcılarının “lan uğraşma böyle abidik gubidik şeylerle”(2. Sosyolog) zihniyeti ile birleşip, “abi ileride profesör olunca bitecek mi bu çile” (1. Dilbilimci) düşüncesiyle harmanlanarak kendine üreyecek en iyi ortamı yaratmıştır...

19 Nisan 2015 Pazar

bir kadını çok sevdim o da beni sevmedi

Sevgili kybele,
baktım ve gördüm, hayat gerçekten acımıyor çocuklara.
sen istersen nergis kokla istersen hayat,
yorgunluk bitiyordu nefeste.

görüyordum kendimi bir piç gibi .


22 Mart 2015 Pazar

Ezilenler



Geçen yıl yirmi iki mart akşamı başıma çok garip bir şey geldi. O gün akşama kadar dolaşarak, ev aradım. Oturduğum yer pek rutubetli olduğu için, kötü kötü öksürmeye başlamıştım. Daha sonbaharda çıkacaktım oradan ama ha bugün ha yarın derken, baharı ettim. Bütün bir gün dolaştığım halde işe yarar bir tek yer bulamadım. İlkin; ayrı, başka kiracılarla birada olmayan bir daire istiyordum. Daha sonra; bir odanın da yetişeceğini düşündüm ama yüzde yüz büyük ve tabii mümkün olduğu kadar ucuz olmalıydı. Dikkat ettim: İnsan dar bir evde serbest düşünemiyor bil. Oysa ben öteden beri yazacağım hikayeleri tasarlarken odamda dolaşmayı severdim. Aklıma gelmişken söyleyeyim: Ederlerimi tasarlayıp, bunları nasıl kaleme alacağıma dair hayaller kurmaktan daha çok hoşlanıyorum; ama tembellikten değildi bu. Nedendi acaba?

 Dostoyevski
Ezilenler
Varlık Yayınları, Sayı: 1787
Mayıs, 1974
Çev: Nihal Yalaza Taluy