Şu an yazmam gereken hiçbir şeyi
yazamıyorum. Yazaydım iyiydi, ama yazan yerlerimde tespit edilemeyen, edilse
bile sigortanın kesinlikle karşılamayacağı sıkıntılarım var. Soğuktan olmuş
olabilir.
Hiç tanışmadığım kadını görüyorum
ikidir rüyamda. Tanışmadım ama fotoğraflarını/fotoğraflarından biliyorum.
Sabahları uyanınca bakıyorum bir iki fotoğrafına. Şimdi ise yazmam gereken
yazının olduğu sayfayı kapatıp, bana çok saçma da gelse internetin dehlizlerine
birkaç satır damlatmak istiyorum.
Bazı insanın yanında geçerken
bile anlarsın; tanımazsın, bazen karşı masanda oturur, bazen asansörden çıkar
yanından geçer usulca, bazen çekildiği fotoğraflarla bağırır, yardım değil de
anlaşılmak ister gibi bir çığlık atar. Bu kadın da öyle, ne zaman yüzüne
baksam, kapalı dudaklarından kirpiklerime sıçrayan tükürükleri hissediyorum
çığlıklarının. "Bir anlam gelse, Ne varsa alsa, Gitse. Bir anlam gelse, Ne
varsa verse, Kalsa" diyor ya Asaf, gözleri sürekli bu sözleri mırıldanıyor
her fotoğrafında. Gelecek ne garip bir şey, sanırım arkadaşım haklı gelecek
konusunda.
Sanırım gitmenin nasıl bir şey
olduğunu deniyorum bu aralar. Ama İsmet Özelin de dediği gibi: "Kendinin
bile ücrasında yaşayan benim için gidecek yer ne kadar uzak olabilir?"
Ama yine de, nedenini ve yolunu bilmeden gelip durduğum bu kapının, birisi tarafından ben de seni bekliyordum nerede kaldın dermişcesine bir bakışla açılmasını bekliyor insan.