27 Kasım 2014 Perşembe

Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı


Ama yalnızlıktan hoşlandığı, yalnızlığı aradığı halde, asıl sevdiği, asıl aradığı, kalabalık içinde bulunduğu, kalabalıktan uzak olmadığı bir sırada, bu kalabalıktan ayrılabilmek, yalnız kalabilmek, başkalarının yanından çekilmek, istediği için tek başına durabilmek... Farkında bunun. Yalnızlık zorunlu bir durum olmadığı zaman daha çok hoşlanıyor. Ama bir şey daha var bu duyguların içinde. Bir şey daha. Anlatılması güç... Sanki başkalarının varlığı, uzaktan da olsa kendini sezdirmedikçe, Andronikos, bir türlü rahat edemiyor. Kendilerinden uzaklaşmak için de olsa başkalarının varlığı kendisine gerekli. Öyle bir şeyler, öyle bir şeyler dönüyor kafasında... Hep başkalarının varlığı gerek bu yalnızlığına. Şimdi ise, gerçekten yalnız, şehirden uzak, gerçekten tek başına kaldığı şu anda, şehirdeki yaşayışı, şehir yaşayışının küçük alışkanlıklarını arıyor; aradığının farkında; aramaktan korkuyor. Çekidüzen vermek istiyor kendine. Barınağı düşünüyor. Suyu, yiyeceği düşünüyor.

Bilge Karasu- Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı

1 Kasım 2014 Cumartesi

Nargissos'un Öpücüğü

Bu masal bir hayvanı doyurmak için yazıldı, aslında. Bir bakıma pamuk prenses değilde, kötü cadımızı düşünecek olursak soralım kendimize; Ayna, ayna söyle bana var mı benden daha güzeli? İşte tam bu noktada terslektik bir okuma ile, pamuk prenses değiliz daha. Oysa hep böyle avutulduk. Olacağımızı düşündük ve çoğu zaman gözlerde ki mutluluğu yanlış anladık. Olduk sandık, oluyor sandık kendimizi. Oysa düşünün birinin gözlerine dikkatlice baktığınızda kimi görürüz, diye. Tabii ki kendimizi.

İşte bu nedenle:

I
Sen sen sen
Yaratırken, sanmışken doğayı
Ben bilek damarlarımı kesiyor olacağım...
“Gözlerinin içinde aşktır gördüğüm”.


Not: Terslektik tamamen kafadan uydurulmuş bir kelime olarak hiçbir anlama gelmemekte, fakat okuyucuya yazarın ne kastettiğini getirtmektedir.