18 Ağustos 2014 Pazartesi

Kronik Saçmalamalar



Dışarıdan nasıl göründüğüyle ilgili tahminlerim var ama asla tam olarak nasıl göründüğünü bilemem. Kim bilebilir ki zaten. Bilmek ne büyük derttir bazen. Bazen bilemeyince inanmak ne çok iş görür.
Ne yapacağız ulan, tüme mi varalım bu yaşta, tümden mi dönelim rayların üzerinden. Çiçekleri yediğimiz akşamların sabahında fırıncıya gidip teşekkür mü edelim, eline sağlık kardeş ekmekler de tam kıvamında mı olmuş diyelim.
Sesli kahkahalarımız ciğerlerimize yerleşmiş sıkıntılarımızı ağız yoluyla atmamıza yardımcı olur mu her zaman. İçince şişenin içindekini dibine kadar, daha mı rahat çıkış yolu bulur ciğerlerimizdeki sıkıntılar.

Öteki dünyaya inanmaktan ne zaman vazgeçecek kitleler. Çağlar ne zaman öteki dünyadan önce öteki dünyadan sonra olarak ikiye ayrılacak, öteki dünyadan sonrası ne zaman yaşanacak. 

15 Ağustos 2014 Cuma

אֶהְיֶה אֲשֶׁר אֶהְיֶה




Yapıcı bir eleştiri olarak bu işi bırakmasını öneriyoruz. Belki iyi bir firmada üst düzey yönetici olarak filan daha iyi bir kariyer yapabilir. En azından üç dil biliyor; İbranice, Latince ve Arapça. Apartmanımızın Rehberlik Servisi (2. Kat – 8 Numaralı daire) kendisine bu konuda yardımcı olabilir. Ne de olsa Tanrıların oryantasyonu hususunda iddialıyız.
“Tanrı sen ne kadar güzelsin bir hiç olarak”. T.U.

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Nedir yahu şu gerçeklik ?


Bu soruyla başladığım bütün konuşmalarda eleştiri olarak karşılaştığım cümle genelde şu;  ‘’ İnsan yaptıklarıyla anılır, yapmadıklarıyla değil.’’ Evet doğru ve hoş. Fakat sorun, yaptığımız şeyler. Yahut yaptığımızı zannettiğimiz şeyler. İçerisinde bulunduğumuz şartlar vardır değil mi? Hani Standartların vardır ve sen her gün bu standartları yükseltmek için çaba harcarsın. Hep bir şeyler daha iyi olmalıdır, hep bir şeyler rayında olmalıdır ve zamanla gelişmelidir seni beslesin diye. Her zaman bir şeyler eksiktir. Hep sen varsındır son kertede. İlle de sen. Bütün yollar sana çıkar. Hep sen, hep sen..!  Koskocaman bir kurtçuktur benliğin ve etrafından yemek için gözün döner. Yediklerin ürettiklerinden hep fazla gelir. Sonsuza kadar yiyebilirsin, şiştikçe şişersin ama yine de tatmin olmazsın. Çünkü sana vaat edilen cenneti arayıp bulamamışsındır bir türlü. Etrafında sürekli bir şeyler olup biter, bir yerlerde birilerinin başları kesilir, bir yerlerde birilerine tecavüz edilir, bir yerlerde birilerine zulüm edilir… Şanslıysan bunlardan haberin olur. Belki bir yazı yazarsın, belki bir konferans verirsin, belki sokağa inersin. Bu yüzden başın belaya girebilir. Ama unuturlar seni. Çok çabuk unuturlar hem de.  Eninde sonunda sen kendine dönersin. Çünkü sahip olduklarını yitirmemen gerekir.  Neydin sen? Ne kadardın? Ne yaptın? Ne bekliyordun? Nihayetinde gerçek dediğin şeyin sana sunduğu bir oy pusulasında üç tane ucube. Yaptıkların dünyadaki bu sonu gelmez manyaklığın önüne ne kadar geçebiliyor? Bana bundan bahset. Öyle geliyor ki ‘’yaptıklarıyla anılanlar’’ın çoğu bu manyaklığı üretenler. ‘’İnsan hakikatin ve hatanın taşıyıcısıdır’’. Mümkünse kendi hakikatinizi yaşayın, hatayı değil. Sahi nedir yahu şu gerçeklik?