Oku yare
Git derdim oku yare
Sinemde yer kalmadı
Meğer oku yare
Git derdim oku yare
Sinemde yer kalmadı
Meğer oku yare
I
Yazdım olmadı, dedim, hiçbir şey değişmedi.
Söyle o zaman, dedi şey-tanımsı. De ki sen osun; sen aradığım ve hep arayacağımsın. De ki sen bir aşk
evvel, bir yara sonrasın.
Peki, dedim başımı eğip; söz benim, dert onun olsun.
II
CAHİT: Manyak mısın oğlum, neden koşuyorsun her gün? İçkin
yok, sigaran yok, kilo sorunun yok, sağlığın yerinde.
TAŞRALI: Kızın hayaletinden kaçıyorum be abi.
CAHİT: Her gün on tur mu kaçıyorsun?
TAŞRALI: Yok, yorgun olduğum günler altı tur.
CAHİT: Senin kafa gidik, ben sana diyim.
TAŞRALI: Türkçe dersinde -ık, -ik diye bir ek öğretilmiyor,
di mi? Benim kuzenler de çok kullanır böyle. Yapık, edik. Demek sizin yörede de var bu kullanım.
CAHİT: Gene başladın dilbilgisel faşizme. Kafan harbiden
gidik.
TAŞRALI: Yahu ne faşizmi? Aksine, yazılı dilde olmayan ama konuşulan ve bilinen bir ekten bahsettiğim için pozitif ayrımcılık yapıyorum.
CAHİT: La tamam. Ben içmeye gidiyorum. Gelecen mi?
TAŞRALI: Nereye?
CAHİT: Nefes’e.
TAŞRALI: Yok, ben almiym. Ama dağıtırsan haber ver, toplamaya gelirim.
TAŞRALI: Yahu ne faşizmi? Aksine, yazılı dilde olmayan ama konuşulan ve bilinen bir ekten bahsettiğim için pozitif ayrımcılık yapıyorum.
CAHİT: La tamam. Ben içmeye gidiyorum. Gelecen mi?
TAŞRALI: Nereye?
CAHİT: Nefes’e.
TAŞRALI: Yok, ben almiym. Ama dağıtırsan haber ver, toplamaya gelirim.
CAHİT: Okey. Eyvallah.
TAŞRALI: Eyvallah.
TAŞRALI: Eyvallah.
III
“Saat yönünün tersine koşulur parkurda. Spor salonu,
stadyum, park fark etmez; saat yönünün tersi affetmez. Yürümeye, koşmaya gelmişsiniz,
eyvallah da abilerim, ablalarım, hiç mi TRT 2’de olimpiyatları, dünya şampiyonalarını
falan izlemediniz? Yahu ona da gerek yok;
şuradaki sporcu tipleri takip etseniz yeter. Çok mu hoşunuza gidiyor karşılıklı
koşup ikide bir kulvar değiştirmek? Gerçi parkur ortadan ikiye ayrılsa benim
sinirlenmeme gerek kalmaz, isteyen istediği yöne koşardı. Aslında iyi fikir,
not alayım bunu… Lan ben ne yöne koşuyorum peki? Kızın hayaletinden kaçıyorum
güya. Hayalimde o var ama. Birazdan önüme çıksa, beni durdursa… Artistlik
yaparım, durmam... Nah durmam. Dinlerim. Boşluk bulursam öperim… Nereye öpüyon
amına koyim? Karı seni siklemiyor, Cahit dahil bütün arkadaşların söyledi bunu
sana onlarca kez; sen hala öpüş, sikiş
sokuş diyon. Siktir git Taşralı, siktir git… Abla sen de siktir git. Olmuşun
doksan beş kilo, löp löp yürümeye çalışıyon. Yürüyerek kilo mu verilir amına
koyim? Koşacaksınız. İnsan gibi koşacaksınız. Ne insanı? Köpek gibi
koşacaksınız. Doksan beş kilodan doksana düşsen ne yazar? Kocan fark eder mi
sanıyorsun erittiğin yağları? Onun hayalindeki kadınlara yetişebilir misin sen
teyze?.. Gerçi kocan da yetişemez ya... Neyse… Altı tur bitti. Yediyi de atiym de Cahit’in
yanına gidiym.”
IV
Deneyime deneyimle karşılık vermek hayatın bir zorunluluğu.
Sorgulanmamış bir yaşam yaşam olabilir pekala; fakat deneyimi eksik bir yaşam,
yaşanmaya değmez gerçekten.
Bunu böylece bilenler daha özgür bir yere ulaşmak için dur
durak dinlemeden deneyimlediler, büyüdüler,
çoğaldılar. Ne ki azaldılar da bazen; bitmeyen bir ezgi, kokmayan bir güzel
koku, öldüren cansuları yüzünden. Kendilerinden özge sevdikleri yoktu aslında -kendileri çoğul değil ama. Kendini sevmenin başı,
ortası ve sonu hep yalnızlık olduğundan herhalde, birbirlerini de sevdiler .
Nihayet, sevmeyi deneyimlediler.
V
Konuşmaya gittim deneyim aşkına, aşkın deneyimine. Söyledim
sonunda. Ama cümlelerin önünde arkasında zonklayıp duran sessizlikler çürüdü, Hasan
Ali ustam, ben de çürüdüm, içimde bir kurt; hatta nerede susulduysa orası çürüdü;
bazı sesler yankılandı, o yankılar da çürüdü. Çürüye çürüye öyle çirkinleştim,
öyle karardım da o an, karşıdan vuran nur kurtaramadı yüzümü. Neyse ki ben o
baygın sevgilerin adamı değildim ve yüzümü hırpaladı bu çürüme, bu nur; dağlı
bir anlatım kaldı.