16 Nisan 2013 Salı

Kaçıncı Gün Olduğunu Bilmediğimin Birinci Günü


   Çevremdeki kimseyi tanımıyorum. Uzun süredir burada olduğumun farkındayım ama hiç bir şey hatırlamıyorum. Yarım saat öncesi yıllar öncesinde gördüğüm bir rüya gibi. Yarım saat mi geçti, onu da bilmiyorum. Sadece belli bir zaman terimi verme alışkanlığı olsa gerek.  
   Volta atar gibiyim. Bilmediğim bu yerin bir ucundan bir ucuna salınıyorum. Hangi tarafın neresi olduğunu da bilmiyorum. Tasarlama olsa gerek bu. Beynimin içinde kaç kişi var da beni oradan oraya götürüyor. Gördüğüm her yerdeyim sanki. Ama istediğim yer değil. 
   Bana yaklaşıp aynı anda uzaklaşan insanlar var. Konuşmuyorlar. Ben de onlarla konuşamıyorum. Yapabildiğim tek şey onlara düşman gibi görünmemek. Düşman olmak istemiyorum. Korkmuyorum.
   Ne kadar zaman geçtiğini hatırlamıyorum. İki kişinin kavga ettiğini görüyorum. Düşen ayağa kalkamıyor nedense. Sonra başka iki kişiyi görüyorum, düşen yine yerde. Bana biri yaklaşıyorken oturmaya çalışıyorum, yanımdan geçip gidiyor. Korkmuyorum. Aslında oturduğumdan da emin değilim. Eylemlerimin gerçek olduğunu kavrayamıyorum.
   Offf ne çok bilinmezlik sarıyor etrafımı. Yorgunum. Düştüm. Düşürüldüm. Diğerleri gibi yerde kalmadım. Ayakta olduğumu biliyorum.

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Bir yerlerde baygın haldeyim. Bilinç kaybı. Kalkmayı deniyorum çok sefer, çok güçsüz ve çaresizim. Yatı(rılı)yorum. 


2 Nisan 2013 Salı

Ben Ne Zaman Büyümüştüm


Bahçeli bir evimiz vardı, bahçesinde oynardık. Bahçesinde tahtalar vardı, onlardan oyuncaklar yapardık. Oyuncaklarımız vardı, bizim yaptıklarımız. Ne de güzel eğlenirdik, arkadaş gibi olduğum abimle.

Büyüdük…

Ne de güzeldi çocuk olmak. Farkında olmadan ‘bir şey’in, dilediğince oynayabilmek.
Geçti gülüm o günler. Sen sadece yaşamana bak.

Farkında değilmişiz gibi geliyor geçen günlerin. Farkında olduğumuz gelmiyor aklımıza o günlerimizin özlemini duyarken.

Büyüyoruz…
Oyuncaklarımız değişiyor önce. Sonra da düşündüklerimiz. Yerle bir oluyoruz, bunu güzel sanıyoruz.

Büyüdük…
Geziyorduk arkadaşlarla, fırsat bulduğumuz her zaman yaptığımız gibi. Küçük bir çocuk gördük. Çamurun içinde suyla oynuyordu. Uzaktan gördüm, yanına gittim. Sadece bakıyordum ve anlamadığım bir şekilde ağzımdan çıkan kelimeleri algıladım. Şaşırdım kendi kendime.
Ben ne zaman büyümüştüm.



“Üstünü kirleteceksin, çamurla oynama”


Çocuğun derdi kirlenmek, kirlenmemek değildi ki. Sadece çocukluğunu yaşıyordu, dilediği gibi…