“now that we’re here,
how do we get back?”
Çağımın
aklında plastik çiçekler açıyor,
gülüyor
ve seviniyorlar buna. Oysa yağmur
durmadan
yağıyor. Biz bir odanın ışığını
açana
dek yağacakmış.
İki
kişilik bir sessizliği buluşturana dek,
bir
ritmin içinde tekrar. Yağacakmış, hayatı
oluşturana
dek, tekrar.
Sık
sık camdan dışarı bakıyorsun, odaların dışına
kaçıyorsun,
kalmak istediğin bir yerin yokmuş,
içindeki
ses kaygıyla tanıştırıyormuş seni.
Yağmur:
Sessizliğiniz huzursuzluğunuzun sesi
diyormuş
size. Yankılanıyormuş yağmur:
Ömrün
bir şey anlatıyor sana, ama sen anlamıyorsun!
Yağmur
durmadan yağıyormuş:
Hiçbir
şey rastgele değildir.
Hiçbir
şey rastgele değildir.
Ben
anlıyorum ama onlar anlamıyorlar daha,
içlerindekini
çoktan unuttular. Yağmur da
sevmiyor
artık bizi. Ama terk etmiyor,
unutmuyor
yine de: Yağmur yağacakmış daha:
Buluşturana
dek içimizdeki kopuk ritmi,
cılız
sesleri dönüştürene dek rüzgâra.
Çağımızın
aklında bombalar patlıyor, kaçıyor
ama
dönüyorlar aynı yıkık yerlere.
Silinebilir
mi bu yazı?
Bu
uzun anı unutulabilir mi?
Eski
bahçe acı çekiyor benim yerime.
Ben,
silinebilsin, unutulabilsin diye
dua
ediyorum yağmurla birlikte.
Yağmur
yağıyor: Bilmiyorsun diyor, toprak nedir,
eski
bahçe ne, niçin söküldün ordan ve sıkıntıya aitsin, neden?
Eski
bahçe, hey! hayatın ritmini,
yağmurun
sırrını saklayan,
bizi
bir zaman şımartan kucak, kayıtsız şefkat.
Bir
ömür nasıl yaşanır, fısılda bize,
Nasıl
yanar hayatın ateşi içimizde?
Yağmur
yağacakmış,
Ömrün
anlatacakmış daha.
Birhan Keskin
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder