“Aslında kimdi Pinochet,
kapitalist ihtilaliyle ve yirmi yıl süren baskı rejimiyle Şili’ye damgasını
öylesine vuran o asker kimdi? […] Ondan neden bu kadar korkuluyordu? Ona neden
bu kadar hayranlık duyuluyordu? […] Öyle sanıyorum ki onu anlayabilmek için Mario
Vargas Llosa’nın Teke Şenliği ya da
Gabriel Garcia Marquez’in Başkan
Babamızın Sonbaharı gibi romanları okumak yerinde olur, çünkü o yazarların
öylesine güzel tanımladıkları o tipik Latin Amerikalı başkomutan tiplemesiyle
pek çok ortak yanı vardı onun. Sert, soğuk, kaypak ve otoriter bir adamdı, bir
kurum olarak orduya duyduğunun dışında sadakat kaygısından da duygusundan da
yoksundu, General Carlos Prats ve daha başkaları gibi işine geldiğinde
öldürttüğü silah arkadaşlarına karşı vefa duygusu yoktu içinde. Kendisinin
vatanı kurtarmak için Tanrı ve tarih tarafından seçildiğine inanıyordu.
Nişanlara, askeri şatafata bayılırdı; kendi kendisine manyaklık derecesinde
hayrandı, hatta kendi adını taşıyan, kendi imajını sürdürüp korumaya yönelik
bir vakıf bile kurmuştu. Kurnaz ve ihtiyatlıydı, köylü tavırlıydı ama
istediğinde cana yakın olabilirdi. Kimilerince beğenilen, kimilerince nefret
edilen, herkes tarafından korkulan bu adam, tarihimizin çok büyük bir gücü en
uzun süre elinde tutan şahsiyeti olsa gerek”.
ISABEL ALLENDE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder