19 Nisan 2012 Perşembe

Gözlerini açıp kapamakla sabahtan akşam olmuyor



Tanrıyı istiyorum, şiiri istiyorum,
Tehlikeyi istiyorum, hürriyeti istiyorum,
Erdemi istiyorum, günahı istiyorum.
Aldous Huxley


Sıradan bir anne babanın sıradan bir evladı olarak dünyaya geldim. Ne üstün bir zekâmın ne de üstün bir yeteneğimin olduğu küçük yaşlarımda keşfedilmedi. Mahalle okulları, mahalle arkadaşları ve sıradan mahalle oyunlarıyla sokaklarda büyüdüm. Koşturdum, kirlendim, kavga ettim, büyüdüm… Dikkat çeken sevimli bir çocuk olmama rağmen, soluk göründüğümü düşünüp, dikkat çekme hevesiyle yaşadım. Bunda, ataerkil bir toplumda, erkek bir çocuktan sonra kız çocuk olarak dünyaya gelmenin ezikliğinin bir payı olabilir. Ya da belki, hep çok sevilmiş olmanın verdiği arsızlık ve doyumsuzluk haliyle bir tür şımarıklıktı benimki. Bunun için Jung ya da Freud kitapları okumaya gerek yok, bunun şimdi bir önemi yok. Asıl mesele avunmaz ve doymaz kursağımla ilgili…
Çok küçük yaşlarımda birçok şeye olduğu gibi yazmaya da heveslendim. (Diğer heveslerimin kırılmış ya da sönmüş olmasının yanında, yazmak hala heyecan veriyor bana.) İlk hikâyelerimi 8 yaşında yazmaya başladım. O zamanlar çizgi filmlerden esinlenir, Ninja Kaplumbağalı, Heidili hikâyeler yazardım. Tabii ki o zamanlar daha saf, daha aptal ve biraz daha insandım.
Meraklarım, ilgim ve kafamı meşgul eden meseleler her dönem değişti. Ya halledip üstünden atladım ya da cevapları bulamayıp vazgeçtim çoğundan ama her an mutlaka yeni bir tane vardı. Müzik, dünya, fakirlik, para, ruhlar, periler, insanlar, filmler, reklamlar, davranışlar, aşklar, kadınlar-erkekler, gösteriş, seyahat, zevkler,  resimler, meslekler, kitaplar, uyuşturucular, karakterler, ebeveynler, internet, doğa, hayvanlar, seks ve daha niceleri…
Çok okudum. Önceleri büyük parçalar halinde, sırf niceliğin önemli olduğu yanılgısıyla anlamadan, anlam vermeden… Neden sonra kitaplar dünyam haline geldi, onlarla yaşadım, onlarla yedim içtim, uyudum uyandım. Bu yüzden birden fazla hayatım oldu hep; önce bir kitaptım sonra bir insan ya da tam tersi. Ve en çok yazarları-düşünürleri-şairleri kıskandım; benim söyleyeceklerimi hep benden önce söylemişlerdi.
Kıskançlığın verdiği hırsla, hikâyelerden vazgeçip bende onlar gibi yazmaya, derdimi anlatmaya ve sorular sormaya başladım. Gerçi derdimi pek anlatamıyordum; cümlelerim uzun ve karmaşık, başlangıçlarım ise bitişsizdi. Her şeyden önce kafam karışıktı ve bu olduğu gibi kâğıda yansıyordu tabii bir de amacım yoktu(Ah min’el ergenlik).
Çok küçük yaşlarımdan beri geceleri uyumadan önce hayal âlemlerine dalmayı alışkanlık haline getirmiş olmam, asabiyemi bozdu mu bilemem ama hayal dünyamın sınırlarını milyonlarca kilometre kareye ulaştırdığı kesin. Belki de ben öyle sanıyorum J Sessizlik…
Başladığım işleri yarım bırakmayı sevmem keza zaman=para denkleminin oluşturduğu koşturmaca ve tabi benim ayran sever gönlümün birlikteliğinden, başlanan işlerin neticeye ulaşması biraz zaman aldı. Tez canlılığım da cabası… Bu da haliyle tipik bir Türk insanı olan beni tembelleştirdi. Zaten bürokrasi, insanlar tembel olsun, işlerini halledene kadar canı çıksın da bir şey yapamasın diye yok mu? Bir baltaya sap olma meselesi beni de üzmüyor değil ama kaderime hayıflanmıyorum. Bulunduğum noktadayım. Buradan bakınca hiç kimse küçücük falan gözükmüyor. Hayattan tat alma duyularım epey bir körelmiş olsa da bir şeyler çiziktirmek, tıpkı sakızlı topitopun sonundaki sakıza ulaşmak gibi tat veriyor bana. Ben tat katıyor muyum hayata?
Piano piano… Hayat, büyük kepçesiyle karıştırsın bakalım neymiş tadımız biz de öğreniriz elbet. Son kertede vardığım sonuç, doyumsuzluk ve arsızlıktan başka bir bok öğretmez hayat insana; sonrasıysa, sürekli olarak bunu bastırmayı, bastırdıktan sonra gülümsemeyi öğrenmeye çabalamaktan ibaret. Vazgeçtim hayata karışmaktan, sıkıyorsa biraz da o karışsın bana. Alayına isyan ulan, yoruldum felsefe yapmaktan. (Bu noktada ne dilediğime dikkat etmeli miyim diye bir endişe yaşadım).
Çok kesin konuştum yine. Ama isyan böyle ediliyor işte.
Göreceğiz...
Ölenlerin badem gözlerinden, kalan sağların çatal dillerinden öperim. Hepi topu keyifle zaman geçirmeye çalışıyoruz şu fani dünyada.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder